mehmet

MEHMET YILMAZ

(Nam-ı Diger MEHMET ÇAVUŞ)

 

                      

                   

 

            Türk toplumunun yaşam tarzından, kültür anlayışından, sosyal yapısından çeşitli dönemlerde; gölge oyunları, orta oyunları, mizah senler, hicivciler, muzipler vb. ortaya çıkmıştır. Bunların da önde gelenleri Bursa’nın Meddahı, Akşehir’in Nasrettin Hocası, Osmanlı Pay-ı Tahtının Hacivat-Karagözü gibi ünlü ve usta mizah senler yetişmiştir.

 

Günümüz modern kültürünün talk showcuları, showmenleri ve bunların yapmış olduğu işleri meslek haline getirmeden; sahnesi, kostümü, senaryosu vb. olmadan bunları dile getirip bizlere sunan, sahnesi yeryüzünün her yeri (Gezende Köyü), kostümü günlük giysileri, senaryosu içinde bulunduğu ve yaşadığı an olan, Gezende Köyünün Meddahı, Nasrettin Hocası, Hacivat-Karagözü yani bizlerden biri olan Mehmet Çavuşu size bir nebze olsun tanıtmaya-anlatmaya çalışacağız.

 

            Burada anlattığımız olayların tamamı Mehmet Çavuşun gerçek yaşamından  alınmış olup, bu olaylar tamamen yöresel dille ve yörede yaşayan kişilerin  lakapları ile kaleme alınmıştır.

 

 MEHMET ÇAVUŞ VE ÖĞRETMEN

            Mehmet Çavuş köye gelen kişilere mutlak surette bir şaka yapar.Bir gün Gezende Köyüne yeni bir öğretmen tayin olur. Köylüler de öğretmenle tanışır ve öğretmeni uyarlar. “Aman hocam Mehmet Çavuşa dikkat et!” derler. Öğretmen de; “bana bir şey yapamaz” der. Mehmet Çavuş da bunu duyar. Zaman kollamaya başlar.

Bir gün öğretmeni takip eder. Akşam öğretmenin ışığının sönmesini ve yatmasını bekler.  Öğretmenin ışığının sönmesinden sonra uyunası için biraz daha bekler. Bunu üzerine Çavuş icraata geçer.

Hemen köyde küçük bir eşek sıpası bulur. Sıpayı getirip öğretmenin evinin içine katar ve kapıyı dışarıdan bağlar. İşlemlerini tamamladıktan sonra dışarı çıkıp bağırmaya başlar. “Yetişin komşular, yetişin komşular”. Gece yarısı bu ses ne diye etraftan köylüler toplanır. Bu esnada sese öğretmen de uyanır. Öğretmen gece yarısı eşek sıpasını oda da görünce korkar ve şaşırır ve hoca hiçbir şey yapamaz donar kalır.

Çavuş köylüler toplanınca hocanın kapısını açar ve bakın komşular; öğretmen az önce buraya bir eşek sıpasını katarken gördüm ve bunun üzerine kapıyı kapatıp sizleri çağırdım. “Bakın hoca eşek sıpasıyla beraber içerdeler” der. Tabi öğretmen şaşırır ama yapacak bir şeyi yok. Bizim Çavuş yine planlarını uygulamaya devam eder. Arkadaşlar bu olayı burada kapatalım. Bunu ancak buradakiler bilsin başkaları duymasın. Bunun içinde hoca bir sandık lokum alıp buraya gelenlere dağıtsın der. Tabi çevredekilerde kabul ederler. Hocaya gece bir sandık lokum aldırıp yerler.

Bu olay üzerine Hoca sabah erkenden kalkıp köyü terk eder, tayinini ister ve köyden ayrılır. Bir daha köye gelmez.

Hoca köyden ayrılır Gülnar’ın başka bir köyüne tayin edilir. Aradan iki üç ay gibi bir zaman geçtikten sonra bir gün Mehmet ÇAVUŞ Gülnar’a gider. Dönemin İlçe Milli Eğitim Müdürü de daha önce köyümüzde öğretmenlik yapan Ali BEYAZ’dır. Çavuş, Milli Eğitim Müdürünü ziyaret etmek amacıyla Milli Eğitim Müdürlüğü binasına girer. Çavuş ile Müdür hoş beş ederler. Sohbet esnasında Çavuşun gözü pencereden dışarı takılır. Dışarıda; Köyden tayin edilen öğretmenin daireye doğru geldiğini görür. Milli Eğitim Müdürüne; “Hocam buna bir oyun yapalım”der. Müdür de kabul eder ve icraata başlarlar.

Daktilonun başına geçip; “Öğretmen açığı nedeniyle, Öğretmen ………. ‘ın tayinin Gezende Köyü İlkokuluna yapılmasına ve görevine hemen başlamasına ” diye başlayan bir tayin yazısı yazarlar ve tebligatı hazırlarlar. Mehmet Çavuş saklanır.

Öğretmen içeri girdikten sonra Milli Eğitim Müdürü;  Gezende Köyünde öğretmen açığı var hemen ertesi gün görevinin başında olması gerektiğini ve bununla  ilgili atama yazınını tebliğ ederek imzalamasını ister. Öğretmen; tayin yazısını okur, rengi sararır, kızarır, bozarır, bir müddet durur ve Müdüre; “vallahide gitmem, billahi de gitmem aha şu anda istifa ediyorum” deyip elindeki evrakları Müdürün masasına atar ve hızlı bir şekilde daireden koşarak dışarı çıkar.

 

Mehmet Çavuş birkaç saat sonra öğretmenle çarşıda karşılaşır ve öğretmen Mehmet ÇAVUŞ’u görünce bu işin altında yine bu vardır diye düşünür ve kendisine yine oyun yapıldığını anlayınca da ben seninle uğraşamam der.

(fıkranın devamı için Orahan KOÇAK teşekkürler.)

 

HACI HASAN EMMİYLE ÇAVUŞ 

 

            Bir gün yazlıkta akşam üstü Hacı Hasan Emmi katırını almış bir yere gidiyor. O anda çavuşla karşılaşır. Çavuş sorar; nereye gidiyorsun bu geç vakitte hayırdır Hasan Emmi der. Hasan emmide evladım kum tarlaya gidip katırı çayıra çakacağım. Sabahta oradan çift sürmeye gideceğim deyip yoluna devam eder.

 Tabi bizim çavuşun aklına bir hinlik gelir ve akşamı bekler. Akşam geç saatlerde yatağından kalkıp kum tarlaya Hacı Hasan emminin  tarlasına varır ki Hasan emmi mışıl mışıl uyuyor. Hemen harekete geçip Hasan emminin boğazını sıkıp üzerine oturur. Hasan emmi gecenin karanlığından dolayı üzerine çökenin  ve boğazını sıkanın kim olduğunu ve ne olduğunu bilemez.

Hasan emmi bu olay karşısında hemen Kur’an-ı Kerimden süreler okumaya başlar. Şeytan olduğundan şüphelenip Ayet el Kürsiyi (Allahüleyi) okumaya başlar. Bizim çavuş Hasan Emminin Ayet el kürsüden; Hıfzuhüme vehüvel aliyyüm azim kısmına geldiği zaman boğazını gevşetir. Hasan emmi Ayetel Kürsiyi okumayı artırır. Hıfzuhüme vehüvel aliyyüm azim kısmına gelmek için hızlı hızlı okur. Ayet el Kürsiyi okumaya devam eder. Bu olay epeyce devam eder ve sonunda; Çavuş, Hacı Hasan Emninin boğazını  bırakıp; tarlanın kenarında yer alan dereye kaçar.

Bizim çavuş boş durmaz. Gecenin sabahında Hasan emminin evinin bulunduğu tarafta bir işi varmış gibi Hasan emminin evinin önünden geçer ki ne görsün. Hasan emmi çamaşır yıkıyor. Tabi bizim çavuş sorar; “ Hayırdır Hasan emmi? çifte gitmemişsin ne yapıyorsun? Bir yaramazlık yoktur İnşallah” Hasan emmide başından geçen olayları bir bir anlatır; “Akşam kum tarlada katır otlatırken orada yatmıştım. Ama gece geç saatlerde şeytan beni bayağı sıkıştırdı. O esnada da altıma kaçırdım. Onun için çamaşırımı yıkıyorum” der.  Bizim çavuş da hiç bozuntuya vermeden Hasan emmi orada zaten kelete bir şeytan vardı der.

  

MEHMET ÇAVUŞ VE İSPİR (MUSTAFA AK)

 

            İspir Mehmet Çavuşun babasının yanında çalışıyormuş. Bir gün ispir ile çavuş çift sürmeye giderler. Alanda çift sürerken müthiş bir dolu yağmaya başlar. Dolular ceviz büyüklüğündedir. İspir ve Çavuş alanda sığınacak bir yer olmadığından öküzleri salar eve doğru kaçmaya başlarlar. İspir önde Çavuş arkada giderken; Çavuş eline yumurta büyüklüğünde bir taş alır ve önde giden İspirin kafasına hızlı bir şekilde fırlatır. Tam taşı attığı anda, taş İspirin kafasına varmadan bizim Çavuş Allah kafam diye bağırarak yere yatar. Aha kafam yarıldı der. Tabi o anda İspirin kafasına da taş isabet eder ve kafası kanlar içinde kalır. İspirde; “ah Mehmet ah benimde kafamı dolu yardı” der. Ama çavuş yerden kalkmaz. Kafam kafam diye bağırır. Bu durum karşısında İspir, Mehmet Çavuşu sırtına alır. Eve kadar sırtında taşır. Çavuş eve gelene kadar beddeş beddeş (pekmez) diye sayıklar. Eve geldiğinde aynı durum devam eder.

Bu durumu görenler ne oldu buna derler. İspir de; Koca Yokuştan buraya kadar hep pekmez sayıkladı der. Hemen bir tas da pekmez getirilir. Çavuş pekmezi küpü ile ister. Pekmezi küple getirirler. Çavuş yandakilere de yiyin der. Hep birlikte yerler ve çavuş düzelir. Çavuş bunu üzerine ben böyle yapmasan bu pekmezi de yiyemeyecektiniz der.

            Eve geldikleri zaman ispirin kafası kanlar içindedir. Çavuşun babası; “hayırdır Mustafa bu ne hal ne oldu” diye sorar. İspir; Çavuşun babasına olayları bir bir anlatır. “Emmi! alanda öyle bir dolu yağdı ki Mehmedin de benimde kafamı yardı” der. Tabi Çavuşun babası oğlunu tanır. Çavuşun babası der ki; “Mustafa, yanında Mehmet varmaydı? Mehmet varsa kafanı o yarmıştır” der.

             

DOKTOR VE MEHMET ÇAVUŞ

            Mehmet Çavuş ile Köyümüzün doktoru ve köyden iki kişi kahvehanede oyun oynarlar. Oyun esnasında bazı sebeplerden dolayı bizim Çavuşu kızdırırlar. Çavuş bu kızgınlık sebebiyle doktora küfreder ve tantana yapıp oyunu bırakırlar. Masada oyun oynayanlar dağılır.

Mehmet Çavuş bu olay üzerine düşünmeye başlar; “ya ben ne yaptım” der. Kocaman, tahsil görmüş, doktor olmuş bir kişiye karşı yaptığım bu hareket çok büyük bir ayıptır, diye düşünür. Bunun üzerine doktorun kendisine küsüp küsmediğini test etmek ister. Küsmediyse doktordan özür dilemeyi amaçlar ve icraata başlar.

 

            Kahvehaneden çıkıp Memeşin çay ocağına varır. Memişe der ki “ya biz doktorla küstük, ben bir hata yaptım; doktorun bana küsüp küsmediğini öğrenmem lazım” der. Memişten bir battaniye isteyip kahvenin bir köşesine yatar. Memişe ben hastalandım doktoru bir çağırtırmısın der ve Eyer doktor gelirse bana küsmemiştir iş kolay deyip bekler. O esnada doktor köy kahvesinden kalkıp Memişin çay ocağına gelir. Doktor “Ne oldu Çavuş Emmi” deyip muayene etmeye başlar.

-Neyin var diye sorar.

-Çavuş da çok kötü ağrılarım var diye mırıldanır.

-Doktor elini kalbinin üstüne götürüp buran mı ağrıyor diye sorar.

-Kafası ile hayır işareti yapıyor.

-Midesinin üstüne elini koyar buran mı ağrıyor diye sorar.

-Kafası ile az daha aşağısı diye işaret ediyor.

-Göbeğinin üstüne elini koyar.

-Yine az daha aşağısı der.

Doktor elini çavuşun ilgili (apış arasına) yerine götürdüğü zaman;

-Çavuş; “aha işte ağrıyan yerim orası” der.

Doktor da çavuşun amacını anlar. Doktor ve Çavuş bu şekilde barışırlar. Çavuş Emmi Doktordan özür diler.

Doktorun da bu olay çok hoşuna gider.

  

MEHMET ÇAVUŞ VE BAKIMCI

 

            Mehmet Çavuş bir gün katırını alı oduna gider. Odun keseceği mevkiiye geldiğinde katırından iner. Katırını bağlar ve baltası ile bir çam ağacını kesmeye başlar. Çevreden geçmekte olan iki bakımcı baltanın sesini duyar. Bakımcılar baltanın sesinin geldiği tarafa doğru hareket ederler ki ne görsünler; bir kişi yaş çam ağacını kesiyor. Hemen biri bağırmaya başlar.

-         Dur kesme! Dur Kesme!

Çavuş hiç bozuntuya vermez. Duymazdan delir ve kesmeye devam eder. Bakımcı tam yanına yaklaşır.

-         Dur kesme!

-         Bırak baltayıdiye seslenir.

            Çavuş yine hiç gelen sese aldırmadan devam eder. Bakımcı ısrarla

-         Bırak baltayı! bırak baltayı! diye ısrar eder.

            Bunun üzerine çavuş bakımcıya bakar. Ahraz rolü yapar ve bakımcıya bir şeyler anlatmaya çalışır. Ama bakımcı anlamaz. Bakımcının arkadaşı “ya bırak deliyi” uğraşma der. Ama diğer bakımcı ısrarla çavuşun üzerine gider. Çavuş deli lafını duyduktan sonra tamamen rolünü oynamaya başlar ve baltayı kaldırıp bakımcını üzerine yürür. Bakımcı kaçmaya başlar çavuş bakımcıları yanından uzaklaştırır. Bakımcının arkadaşı da ya ben sana dedim adam deli ne uğraşırsın der. Çavuş da bunu fırsat bilip odununu kesip katıra yükleyip evine gelir.

  

ÇAVUŞ VE KÖYLÜLER

 

Gezende köyünün geleneksel kültüründe oda sistemi vardı. Her sülalenin köye gelen misafiri bu odalarda konuklardı. (Akağaların odası, Seyit ağaların Odası vs.)

            Bir gün odaya misafir gelir. Misafire yemekler ikram edilir. Sohbet koyulaşmaya başlar. Gece geç vakit olur.

Çavuşun icraat zamanıdır. Çavuş; kimsenin haberi olmadan odadan kalkar, odanın kapısını dışardan bağlar. İçerdekilerin bundan haberi olmaz ama çavuş tedbir için bunu yapar. Hemen odada bulunanların evlerine gider. Kimde ne varsa mesela Altın diş Hüseyin Emminin evine gider. Hanımına der ki “Hüseyin Emmi; odada misafir var bir sandık lokum versin dedi” der. Müftünün evine gider ve hanımına “müftü emmi; odada misafir var bir kutu ceviz versin dedi” der. Bu şekilde odada bulunanların hepsinin evini gezerek bir şeyler alır ve köy odasına getirir.

            Bu getirdiği şeyleri köy odasındakilere ikram eder. Tabi ki herkes Çavuşun ikramı diye yer.

 Eve geldiklerinde; hanımları ya koca bir sandık lokumu kime yedirdin, diğeri bir kutu cevizi ne yaptın diye sorarlar; bizimkiler, çavuşun ikramının kendi malları olduğunu ancak o zaman anlarlar.

 

ÇAVUŞ VE ALIŞVERİŞ  

Çavuş, bir gün yaşlı bir kadından tereyağı almaya gider. Kadından bir kilo tereyağı ister. Yaşlı kadın da bir kilo tereyağını tartmak için kefeli terazisini ve tereyağı fıçısını getirir. Çavuşun kapına biraz tereyağı koyup tartar. Koyduğu yağ eksik gelir. Kendi fıçısından kaşıkla alıp çavuşun kabına biraz daha yağ koyar. Çavuş da yaşlı kadının kaşıkla koyduğu parçayı hemen ağzına atar. Kadın bunu görmez. Tartar ve yine bir kilo gelmez. Bunu birkaç kez tekrarlar ve bir türlü bir kiloya tamamlayamaz.

Kadın en sonunda kendi fıçısını çavuşa uzatır ve; “evladım bu bir kilo gelmeyecek sen bunun hepsini götür” der.

 

ÇAVUŞ VE İDDİA

Çavuş bir gün biri ile iddiaya girer. Der ki; “ben peş peşe 20 defa yellerim (osusurum) karşısındaki hayır yelleyemesin der. Bunun üzerine iddiaya tutuşurlar. Çavuş kahvehaneye gelir. Sandalyeye oturur ve başlar yellemeye. Çavuş için 20’de sayımı 30-40 devam eder. Herkes şaşırır. Ama çavuş iddiayı kazanır.

Sonra biri; “ya Çavuş Emmi bir daha yellesene” der. Çavuş Emmide şimdi yapamam. Çünkü civciv öldü der. Çavuş, bacağının arasına civciv koyup bacağını sıktığı zaman civcivin sesi yelleme gibi çıkar ve karşısındakilerde bunu yelleme sesi zanneder. Ama belli bir süre sonra sıkmadan dolayı civciv ölür ve Çavuş da yelleyemez olur.

 

ÇAVUŞ VE İDRİS OLCAN (İdris Orçan Adanada Maliyeci) 

            İdris ORÇAN bir gün; Gezende Köyünün Bardat Yaylasına Adana’dan komşusu olan Osman Ulu’yu ziyarete gider.

            Kahvehanenin önünde arkadaşları ile oturup sohbet ederken; bizim Çavuş oraya gelir. Çavuş gelirken İdris Beyin yanında bulunanlar, Çavuşu, İdris Beye ahraz ve delisi olarak tanıtırlar.

            Çavuşun eline koz verilmiştir. Çavuş rolünü oynamaya başlar. Orada bulunanlar; “bu deli çayı tek yudumda içer” derler. Bunun üzerine kahveciden çay isterler. Kahveci de herkese çay getirir. Çavuşun çayını biraz soğuk doldurur. Çavuş gelen çayı tek yudumda içer ve ikinci defa çay ister. Aynı şekilde ikinci bardak çayı da tek yudumda içer. Bu olay birkaç defa tekerrür edince İdris Bey köyün delisine acır. Ya arkadaşlar yazık ya yapmayın,  delinin ağzı yanıyor. İçirmeyin sıcak çayı diye müdahale eder. Bu olay 3 gün devam eder.

İdris Beye, daha önce Çavuştan bahsederler, ama Çavuşla 3 gün boyunca çavuşla bir türlü tanışamaz. İdris Bey; devamlı Çavuşu merak eder, Çavuşu sorar. Ama bir türlü Çavuşla tanışma fırsatı bulamaz. Yine bir akşam İdris Bey ve arkadaşları Ulu Kardeşlerde otururken bizim köyün delisi de oraya gelir. İdris Bey; o anda “her halde çavuş bu” der ve sorar “ya arkadaşlar Çavuş bu mu?” orda bulunanlar gülmeye başlar. İdris Bey de o akşam anlar ki Çavuş onu da 3 gün boyunca şakaladı.

  

MEMİŞ VE ÇAVUŞUN YOLCULUĞU

            Çavuş ve Memiş Muhammet bir gün Konya’dan Mut’a gelmek için otobüse biner. Yolculuk esnasında muavin; seyahat ücretlerini toplamaya başlar. Şoförün arkasında deli bir kişi oturmaktadır. Muavin bu deliden para almaz. Paraları toplamaya devam eder. Yine bir deli daha muavin ondan da yolculuk ücreti almaz. Bu olay Çavuşun dikkatini çeker. Sıra Çavuşa geldiğinde Çavuş da deli rolü yapar ve Memiş de muavine “ya bu da deli ve gariban” der. Muavin Çavuş’tan da ücret almaz.

Bu olayı gören şoför “ya a…. koyduğumun delileri hep beni bulur” diye küfreder.

 

ÇAVUŞ VE AV

 

            Bir gün köyden birkaç kişi avlanmak için kışın yaylaya gider. Akşama kadar dağda gezerler ama hiçbir şey vuramazlar. Akşam eve dönerken ya bir keçi alalım onu bari yiyelim sabah tekrar ava gideriz derler.

            Akşam eve dönerken bir keçi alırlar. Keçiyi eve getirip keserler. Akşam kendilerine güzel bir ziyafet çekip keçinin tamamını yerler. Akşam geç saatlerde yatarlar. Gecenin bir vaktinde Çavuş uyanır. Av arkadaşlarından Hasan Ulu ve Osman Ulu’yu da uyandır.

-      Kalkın arkadaşlar!

-    Beraber şu karını yiyelim.

Tabiî ki onlarında istediği bir şey bu. Gece keçinin karnını örenkuyunun teknesinde yıkarlar. Gece onu pişirip yerler. Sabahleyin diğer avcılar bakarlar ki keçinin karnı yok. Sorarlar.

-   Arkadaşlar keçinin karnını gören var mı?

Çavuş ve arkadaşları
-   Ya karnı gece biz yedik derler.

 

 Derlyen:Bekir AKKAN

 

 

MEHMET ÇAVUŞ İLE KÖYE GELEN İKİ ORMANCI

 

           Eskiden rahmetli Hasan ULU amca köyde muhtarken birgün köye geç vakit iki Bakımcı (ormancı) gelir. Akşam  Memiş Muhammet amca’nın kahvesinde (rahmetli Mehmet Seyit amca’nın evinin altındaki kahve) otururken bu ormancılar ” biz ormanı keseni şöyle yakalarız, böyle yakalarız, bunu yaparız, şunu yaparız mahkemelerde süründürürüz gibi tehditlerle  atıp tutmaları nedeniyle” rahmetli Mehmet ÇAVUŞ amca bunlara bir oyun oynamaya karar verir ve orada bulunan başta Memiş Muhammet amca olmak üzere kendi kafasına uygun yaşıtları ile bir palan yapar ve uygulamaya koyar.

 

        Bir müddet ormancılarla ve köylülerle sohbet ederler. Gece hayli ilerledikten  sonra orada bulunan köy halkından iki kişi bir birlerine “sen benim sınırımı nee geçtin bee, sen benim ağaçlarımı nee kestin bee, hayvanlarını  benim yerime ne girdirdin ..bee” gibi cümlelerle bağırıp çağırıp kavga etmeye başlarlar. pat… Küt… bir birlerine girmeye başlayınca Memiş Muhammet amca da  duvardaki gaz lambasını söndürür ve Mehmet Çavuş amca  harekete geçer,  pat küt Ormancılara vurmaya başlar  tabi karanlık olduğu için kimin kime vurduğu belli değildir. Bir ara önceden hazırladığı kuru sıkı mantar tabancalarını da ara ara patlatınca Ormancılar neye uğradıklarını anlayamadan kapıdan dışarıya kendilerini zor atarlar ancak zifri  karanlık olduğu için Çavuş emmi ve birkaç kişi yine Ormancıların arkasından tapırdayarak  pat küt sesler çıkararak kovalamaya başlarlar.

 

        Ormancılar köyün içerisindeki yoldan Akyaka istikametine koşarak kaçarken tabi arkalarında da pat küt sesleri gelmektedir. Tam sıkıştıklarından Akgüla ( rahmetli Abdurrahman ÖZ) amcanın evinin bulunduğu sokaktan yukarıya doğru  döndüklerinde Akgüla amca da gece tuvalete çıkmış patırtıları duyunca ak donlu bembeyaz hayalet gibi tuvaletten ormancıların karşısına çıkıp dikilivermiş ve  “uleen… bree… siz kimsiniz bu gecenin geç vaktinde ne bu ses ” diye  bağırınca bu defa ormancılar caminin boğaza doğru kaçmaya başlarlar tabi arkalarındaki tapırtılar devam ettiğinden değirmen boğazından aşağıya geçerler kan ter içinde korkuyla sabaha karşı Manavgat’a çıkarlar.

 

        Ormancılar Manavgattan bir arabaya binip Mut’a varırlar o dönemde rahmetli Osman ÖZDEMİR amca da Mut’ta Lokanta çalıştırdığından doğru lokantaya varırlar ve Osman amca o köyde herkes bir birini yedi herhalde çok ölü yaralı var bir bakın derler, tabi herkesi bir telaş sarar o dönemde Mutta oturan köylülerimiz  bir araya gelirler durumu bir araştırılar ama işin öyle olmadığını anlaşınca rahat bir nefes alırlar ve Ormancıların Mehmet Çavuş’un oyununa geldiğini anlarlar.

 

                                                                                                                                                             Derleyen:Orhan KOÇAK

 

 ikinci sayfaya giriş için tıkla

 

 

 

 

BARDAT
 
HABERLER
 

SPONSORLAR
 

SİTEMİZE KATKILARINDANDOLAYI
ULU İNŞAAT AİLESİNE
TEŞEKKÜR EDERİZ

  SİTEMİZEKATKILARINDANDOLAYI
ARDA GOLD'A
TEŞEKKÜR EDERİZ

 
..... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol